YAZILI TARİH ÖNCESİ DÖNEMDE HAKKÂRİ
Hakkari Bölgesinde sırasıyla Hurri Kökenli Boylar( M.Ö. 3000) , Urartular ( M.Ö.8 .ve 7. Yüzyıl),Medler (MÖ. 585-550), Persler (MÖ. 550-331), Büyük İskender (MÖ. 331-323), AtropotenSatraplığı (MÖ. 323-312), Selökidler (MÖ. 312-82), Tigran (MÖ. 82-66), Roma- Part (MÖ. 66- MS. 193), Arsaklılar MS. 193-297), Sasaniler (297-627) gibi devletlerin egemenliği altına girmiştir.
Hakkâri coğrafyası sahip olduğu derin vadiler, su kaynakları ve nehirler, bitki çeşitleri, ormanlar ve yabani hayvanlar sayesinde ilkel insanın; barınma, korunma ve yeme-içme gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayabileceği uygun bir yaşam alanı olmuştur. Bu nedenle yazılı tarih öncesi çağlardan bu yana, ilkel avcı-toplayıcı insan topluluklarının yaşadığı yerlerden biridir. Yörede yapılan araştırmalar, bu topraklarda MÖ 100.000- 40.000’lere tarihlenen orta Paleolotik dönemden başlayarak kısa süreli yerleşmeler olduğunu ortaya koymaktadır. Kılıç Kökten, 1961’de Yüksekova’da bulduğu Obsidyen- Volkanik cam gereçlerinden yola çıkarak bölgedeki ilk yerleşmelerin bu döneme ait olduğunu belirlemiştir. Hakkâri bölgesindeki Geverok (Yüksekova), Mezra (Beytüşebap), Çatak ve e Han (Çukurca) bölgelerinde kayalar üzerine işlenmiş binlerce insan ve hayvan resimleri ile çeşitli motifler tespit edilmiştir. Bunlar Türkiye ve Yakın Doğu’nun en büyük açık hava müzesini oluşturmaktadır. Bu kaya resimlerinin genel bir değerlendirme ile günümüzden önce 9000- 4000 yılları arasında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Hurri Kökenli Boylar
Hz. Nuh’un gemisinin Cudi Dağı’na oturmasından günümüze kadar Hakkâri bölgesi kesintisiz bir yaşam alanı olmuştur. Hakkâri bölgesinin ilk sakinleri MÖ. 3000 yılından itibaren burada yaşayan Hurri kökenli boy ve aşiretlerdir. MÖ. XIII. yy’daHurri-Mitanni Devletinin zayıflamasıyla Hurriler bölünmeye başladı. Hakkâri bölgesinde bulunan altın, gümüş, simli kurşun, bakır, demir, kükürt ve arsen yatakları hem Mezopotamya hem de Doğu Anadolu’da kurulan uygarlıklar için her zaman önemli olduğu için bu bölgedeki maden kaynaklarına sahip olmak isteyen Asur kralları bu küçük beylikleri hâkimiyetleri altına almak istemişlerdir. Bu dönemde Hurri kökenli Nairi, Habhi, Şupria ve Hubuşkia’lı prensler Asurlulara altın, gümüş, kurşun, bakır ve demiri haraç olarak vermişlerdir. Asurluların; Nairi (nehirler ülkesi) ve Uruatri (dağlar ülkesi) ülkesi adını verdikleri bu bölge halkı ile Asurlular arasında MÖ. XIII’den IX. yy’ın ortalarına kadar bu mücadele devam etti. Bu mücadeleler Asur yazıtlarında betimlenmiştir. Bu yazıtlara göre bu bölge, “Nairi Ülkeleri” adı altında bazen 43 bazen de 60’a ulaşan ve Asurluların (Sarrani) dediği yöneticiler tarafından yönetilmiştir. Asur kralı I. Salmanassar’ın (MÖ 1274-1245) bir yazıtında şöyle denilmektedir: “ Uriadri ülkesi ayaklandı. Ordumu harekete geçirdim ve güçlü dağ kalelerine doğru sefere çıktım”.Başka bir yazıtta ise: “sekiz ülkeyi ve bunlara ait askeri güçleri ele geçirdim. 51 kenti zaptettim, yaktım, mallarına haraç olarak el koydum. Tüm Uriadri ülkesini üç günde Tanrım Assur’un ayaklarına dize getirdim.” I. Salmanassar’ın oğlu I. TukultiNinurta’ya (MÖ 1244-1208) ait bir yazıtta da şöyle denilmektedir: “ Patikalardan benden önce hiçbir kralın bilmediği, yolu olmayan uzak dağları geçtim. Nairi ülkesinin 43 kralı savaşmak için karşıma dikildi. Onlarla savaştım ve saltanatlarına son verdim.” Yine Asur kralı I. TiglatPileser (MÖ. 1114-1076) “Nairi Ülkelerinin 60 kralını, kendilerine yardıma gelenlerle beraber Yukarı Deniz’e (Van Gölü) kadar kovaladım” demektedir. Bu yazıtlardan anlaşıldığı gibi bu seferlerin düzenlendiği Uruadri ve Nairi diye tabir edilen bölgeler Van Gölü’nün güneyine düşen dağlık Hakkâri bölgesine tekabül etmektedir. M.Ö. IX. yy’ın başlarından itibaren Asurluların güneyden gelen saldırılarına karşı koymak üzere Hurri kökenli Uriatri ve Nairi kökenli boy ve oymaklar birleşerek Urartu devletini kurdular.
Uruatri - Nairi ve Hakkâri
Tuşba (Van) merkezli Urartu devletinin kurulmasıyla Hakkâri bölgesi Musul (Asur) ve Tuşba (Urartu) arasında savaş arenasına döndü. MÖ. IX. ve VIII. yy’lara kadar bölge birçok kez Asurluların saldırısına uğradı. MÖ. IX. yy’ın başlarından itibaren Hakkâri bölgesi çivi yazılı Asur kaynaklarında “HUBİŞKİA “ Ülkesi olarak adlandırılmaktadır. Bu isim Asurlular tarafından verildiğinden yöre halkının hangi ismi kullandığı bilinmemektedir. Hubuşkia ismi Asur kralı II. TukultiNinurta (MÖ 890-884) döneminden itibaren kullanılmaya başlanmış ve MÖ. 879’da davet edilen diplomatlar arasında sayılmıştır. Asur kralı III. Şulmanu- Aşerid (MÖ. 858- 824) bölgeye 5 sefer düzenlemiş, Hubuşkia ve çevresindeki birçok kenti yakıp yıkmış ve Hubuşkia kralı Kaki’nin güçlü kalesi Silaia’yızaptetmiştir. II. Sargon’da MÖ. 714’de Hubuşkia kralı İanzi’yi huzuruna kabul etmiştir. Son olarak Hubuşkia adı Aşşur- Ahaiddin (MÖ. 680- 669) döneminde geçmektedir. Urartu Devletinin kurulması ve Hubuşkia’nın da ona bağlanması ile artık Asurlular karşısında güç kazanarak maden haracı vermeyi bırakmışlardır. Urartular ve Hubuşkia kralları döneminde Hakkâri bölgesinde yüksek düzeyli bir uygarlık ortaya çıkmıştır. Bu bölgedeki zengin maden yatakları ve bunlardan yapılan üretim bu uygarlığın gelişmesinde en önemli amillerden biri olmuştur. Yine bu bölgede bulunan kaleler, dev evleri, su bendleri, yollar, yayla kentleri vb. mimari yapıtlar, günlük yaşamda kullanılan metal araçlar ve süs eşyalar bu uygarlığın ulaşmış olduğu seviyeyi göstermek açısından önemlidir. Bu bölgede sadece hayvan besiciliği ve maden üretimi değil aynı zamanda gelişmiş sulama tesisleri ile tarıma da büyük önem verilmiştir. Şimdiye kadar tespit edilen 30’dan fazla sulama tesisi bunun göstergesidir.
Hakkâri bölgesinde yeterli arkeolojik çalışmaların yapılmamasından dolayı kayıtlarda geçen Hubuşkia, Ukku, Uasi, Muşaşir ve Tuşba’yı (Van) Muşaşir ve Güney Urmiye kıyılarına bağlayan Ordu Yolu vb. yerlerin tam olarak nereye tekabül ettikleri kestirilememektedir. Buna rağmen Hubuşkia’nın Hakkâri merkeze, Uasi bölgesinin Hırvata yakınlarındaki Urşe köyü kalıntılarına, Muşaşir’in Yüksekova’daki Mıçiçır köyüne ve Ordu Yolu’nun da Van- Yüksekova- Şemdinli güzergâhı üzerinden Revandız’a ulaştığı iddia edilmiştir.
Kardukhlar ve Hakkâri
Hakkâri bölgesi hakkında bilgi veren en önemli kaynaklardan birisi Xsenephon’a ait “Anabasis” isimli eseridir. MÖ. 400 yıllarında Pers kralı II. Dara’nın ölümünden sonraki kardeş kavgasında Artakserkes’e karşı küçük kardeşi Kyros’u destekleyen Yunanlı kuvvetlerin içerisinde bulunan Xsenephon, Erbil yakınlarında yapılan savaşta Kyros’un öldürülmesinden sonra “Onbinlerin Dönüşü” adını verdiği bu yenik Yunan ordusunun ülkelerine dönmek için geçmek zorunda olduğu dağlık Hakkâri bölgesinde karşılaştıkları olayları eserinde anlatmıştır. Bu güzergâhın Botan Çayı veya Zap Suyu olduğuna dair farklı görüşler olmasına rağmen Xsenophon bu nehrin doğusunda kalan bölgenin Kadukh halkının ülkesi olduğunu bildirdiği için her halükarda burası dağlık Hakkâri coğrafyasına tekabül etmektedir. Xsenophon, Ermeniler ve Persler ile komşu olup Pers egemenliğini tanımayan ve son derece savaşçı bir halk olan Kardukhlar'ın Yunanlılardan daha kullanışlı ve rahat evlerde yaşadıklarını, gelişmiş bir sanat, askeri ve tarımsal teknik aletlere sahip oldukları gibi pek çok ayrıntıyı yazmıştır. Xsenephon’un bahsettiği Kardukh bölgesi Tevrat’ta da Kardu, Kardo, Kardunya, Kurdanayta, ve Kardun şeklinde Van Gölü ile Musul arasındaki bölge için kullanılmıştır.
HAKKARİ BÖLGESİ PREHİSTORİK DÖNEM KAYA RESİMLERİ
* Vedat TİMUR
Hakkari İli, Van Gölü’nün güneydoğusundaki yüksek ve dağlık bir arazide yer almaktadır. Yükseklikleri 3500 m’nin üzerindeki dağlar ile çevrili olan günümüz kent yerleşimi sınırlı bir alana yayılmasına karşın Hakkari’nin bulunduğu dağ kuşağı Toros Dağlarının doğu uzantısını oluşturmaktadır. Hakkari Dağlık Kütlesi olarak da tanımlanan bu alan Bitlis Deresi’nden başlayarak ülkenin güney doğusunda Irak ve İran sınırlarını da aşan bir yapı göstermektedir. Hakkari ve yakın çevresinde Anadolu’nun birçok bölgesine nazaran tarih öncesi dönemlere ilişkin herhangi bir yerleşim alanı günümüze değin tespit edilebilmiş değildir. Bölgenin oldukça zorlu coğrafi ve iklim koşullarına sahip olması insan yerleşimini sınırlandırmış görünse de bu durumun oluşmasında bölgede sistematik ve bilimsel çalışmaların istenilen ölçüde gerçekleştirilmemesi etkilidir.
Hakkari Bölgesi tarih öncesi dönemleri ile ilişkili bir yerleşim veya lokasyonun eksikliğine karşın özellikle Cilo Dağı’na ulaşan Geverok isimli derin bir vadiden bilinen çok sayıdaki kaya resmi tarih öncesi dönemler ile ilişkilendirilmektedir (Res. 1). Hakkariİli’nin sınırları içerisinde olmamasına rağmen Van’ın Gürpınar ve Çatak ilçelerinin sınırında yer alan Trişin kaya resimleri de aslında Hakkari Dağlık Kütlesi’nin bir parçası olarak aynı kaya resimlerinin geleneğinde yapılmış örnekleri içermektedir. Yedisalkım/Put Mağarası, Pagan, GevriBihiri, Çapanuk ve Narlı Bölgesi, Van ile Hakkari arasındaki dağlık kütlede, benzer biçimli kaya resimlerinin bilindiği diğer merkezlerdir. Hakkari ve yakın çevresinde son yıllarda Hakkari İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün gerçekleştirmiş olduğu arazi çalışmaları kaya resimlerinin sadece Geverok Vadisi ile sınırlı olmadığını ve bölgedeki birçok alanda kaya resimlerinin olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim Taşbaşı Köyü’nde benzer biçimli 50’yi aşkın kaya resminin tespiti bu çalışmaların sonucunda gerçekleşmiştir.
Geverok Vadisi Kaya Resimleri:
Geverok Vadisi, Hakkariİli’nin güneydoğusunda GeverokBuzulu’nun da üzerinde yer aldığı ve çok sayıdaki buzul gölünün de bulunduğu Sat Dağına (İkiyaka Dağı) ulaşan vadilerden biridir. Hakkari Bölgesi’ndeki tarih öncesi dönemlere ilişkin ilk çalışmalar Gevarok Vadisi’ndeki kaya resimlerinin keşfi ile başlamıştır. Kaya resimlerinin bilim dünyasına tanıtılmasını sağlayan ilk çalışma Muvaffak Uyanık’ın da içinde olduğu bir grup dağcı tarafından 1956 yılında gerçekleştirilmiştir. Uyanık’ın Wilhelm Freh ile birlikte tespit çalışmaları 1958 yılında devam etmiştir. 1968 yılında ise bu kez İngiliz dağcıların çalışmaları neticesinde VarfılleZoması’nda/Yayla’sında da benzer biçimde çok sayıda kaya resminin tespiti yapılmıştır. Cilo/Sat Dağları’nın bulunduğu bu alandaki kaya resimlerine ilişkin bu çalışmalar neticesinde yaklaşık 1000’i aşkın kaya resminin olduğu belirtilmiştir.
Adeta bir açık hava müzesi niteliğindeki Geverok kaya resimleri buzulların aşındırması sonucunda parlak ve pürüzsüz bir yapıya ulaşan kayaların üzerinde vurgu tekniğiyle yapılmıştır (Res. 2). Kaya yüzeyinde hatları çizgisel olarak verilen figürlerin önemli bir kısmını hayvan tasvirleri oluşturmaktadır. Hayvan tasvirlerinin yanı sıra daha az olarak insan tasvirleri de kayalar üzerine işlenmiştir. İri boynuzlu geyikler, çengel boynuzlu dağ keçileri, yılanlar, geometrik ve sembolik şekilller sıklıkla işlenen tasvirlerdir. İnsan figürleri ellerinde yay ve mızrak benzeri silahlarla bir avlanma pozisyonunda gösterilmekle birlikte iki elini yukarı kaldırmış olarak da karşımıza çıkar. EmmanuelAnati, Geverok’taki kaya resimlerinin en erken örneklerinin Neolitik Dönem’e (M.Ö. 9600-6000) ait olabileceğini tahmin etmekle birlikte Demir Çağı’na değin bu alanda kaya resim geleneğinin devam ettiği ifade etmiştir.
Res. 1- Hakkari ve yakın çevresindeki kaya resimlerinin bulunduğu merkezleri
Taşbaşı/İğdeli Kaya Resimleri:
Doğu Toroslar’daki prehistorik dönem kaya resimleri özellikle Geverok ve Trişin’deki örneklerden bilinmektedir. Ancak son dönemlerde yapılan araştırmalar bu kaya resimlerinin Doğu Toroslar’dabir çok alanda yaygın bir gelenek olduğunu göstermiştir. Son olarak Hakkari’ye bağlı Taşbaşı Köyü’nde çok sayıda kaya resmi tespit edilmiştir. Geverok ve Trişin’deki örneklere benzer biçimde vurgu tekniğiyle yapılan kaya resimleri derin bir vadinin batı yamacında ve vadi tabanına yakın bir noktadaki kayalarda yapılmıştır.
Taşbaşı-İğdeli (Yukarı Tiyara Vadisi) kaya resimlerinde yoğun bir biçimde hayvan tasvirleri yer almaktadır (Res. 3). Çizgisel olarak hatları verilen hayvan tasvirlerinin içinde geyikler, dağ keçileri ve yılan tasvirleri sıklıkla işlenmiştir. İnsan figürlerinin bir kısmı ellerinde yayları ile birlikte özellikle avlanma pozisyonunda gösterilmiştir. Bunun yanı sıra iki elini yana açmış şematik insan tasvirleri de bulunmaktadır. Bazı hayvan tasvirlerinin özellikle vücutlarına ok isabet etmiş biçimde gösterilmeleri burada devam eden bir av etkinliğini vurgulaması açısından dikkat çekici özelliklerinden biridir. Gerçekçi bir biçimde tasvir edilen figürlerin yanı sıra şekilsel ve sembolik olarak çizilmiş tasvirler de vardır. Taşbaşı-İğdeli kaya resimleri hem kompozisyon hem de teknik açısından yaklaşık olarak 55 km. kuzeyindeki Trişin kaya resimleri ile 70 km. doğusundaki Geverok kaya resimleri oldukça benzer özellikler göstermektedir.
Sonuç itibari ile Hakkari Dağlık Bölgesi üzerinde tespit edilen ve özellikle Gevarok Vadisi ile Trişin Yayla’sında yoğunlaşan kaya resimleri 1970’li yıllarda yapılan çalışmalar neticesinde Neolitik Dönem ve sonrasına tarihlendirilmiştir. Bu kabaca Akeramik (seramiksiz) Neolitiğin başlangıcı olan MÖ. 12000 civarı başlayan dönemle MÖ.6000 yıllarına kadar süren bir süreç olarak belirlenebilir. Buna karşın özellikle Kuzey Irak Bölgesi’ndeki Üst PaleolitkDönem’e tarihlenen mağara yerleşimleri bu bölgede yaşayan insan topluluklarının kuzeye doğru da hareket etmiş olabileceklerini belki’deHakkari ile yakın çevresini de belirli dönemlerde yaşam alanı olarak kullanmış olabileceklerini göstermektedir. Hakkari’ye yakın bu Prehistorik merkezlerdeki dönem itibariyle avcı-toplayıcı insan gruplarının hemen kuzeydeki Hakkari coğrafyasını kullanmış olmaları oldukça olasıdır. Ancak Hakkari Dağlık bölgesinde geçmişten günümüze yeterli ve sistematik çalışmalar yapılmadığı için şimdilik özellikle Prehistorik insan yerleşim yada geçici kamp alanlarının varlığı ile ilgili bir şey söylememiz mümkün değildir. Fakat bölgedeki yoğun kaya resimleri Prehistorik dönemlerde Hakkari’de muhtemelen temelde av amaçlı yoğun insan hareketliliğin varlığını kanıtlar. Söz konusu kaya resimleri özellikle Kars ve Ardahan Bölgesi’ndeki kaya resimleri ile Nahçıvan ve Ermenistan’dan bilinen örnekler bu geleneğin oldukça geniş bir coğrafyaya yayıldığını ve Hakkari Dağlık Kütlesi üzerindeki merkezlerde bulunan tarih öncesi alanları, Anadolu’nun kuzeyi ile Zagroslar arasında bu döneme ait etkinliklerin nasıl gerçekleştiğini görmemiz açısından da özel bir alanı temsil etmektedir.
Res. 2- Geverok kaya resimlerinden örnekler (Hakkari İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Arşivi)
Res. 3- Taşbaşı-İğdeli kaya resimlerinden örnekler.
Kaynakça
Anati, E. (1968). “Anatolia’sEarliest Art”. Archaeology, 21, 1, 22-35.
Freh, W., Uyanık, M. (1957). Hakkari-Sat Dağlarında, Gevaruk Vadisi İçinde Bulunan Kaya Resimleri Hakkında Tebliğ. Belleten, XXI, 84, 619-625.
Özdoğan, M. (2019). 1967 Yılı Van - Hakkari Araştırmaları Tirşin Kaya Resimlerinin Bulunuşu: Arkeoloji, Etnografya ve Doğal Çevre, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları.
Saraçoğlu, H. (1956). Doğu Anadolu I. Maarif Basımevi: İstanbul.
Tümer, H. (2018). “Doğu Toros Petroglifleri: Tırşin Yaylası ve Çevresi”. Anadolu Araştırmaları, 21, 21-41.
Uyanık, M. (1968). “Van-Hakkari Sınırında Tırşin Yaylasında Bulunan Kaya Resimleri Hakkında”, Belleten 125, 93-103
Uyanık, M. (1974). Petroglyphs of South - Eastern Anatolia. AkademischeDruckundVerlagsanstalt: Graz.
AsoutiEleni, Douglas Baird, Ceren Kabukçu, Louise Martin, AroaGarciaSuarez, EmmaJenkins, andKamalRasheed. (2020). “TheZagrosEpipaleolithicRevisited: New Excavationsand 14C DatesfromPalegawraCave in IraqiKurdistan.” PlosOne 15(9), 1–99.