HAKKARİ İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Yaylacılık / Zoma

          Yaylacılık / Zoma

Hakkâri’de kışın sona erip baharın gelmesi yepyeni bir heyecan, çalışma ve bir sonraki kışı daha rahat geçirmek için dört koldan hayata sarılma döneminin de başlangıcıdır. Nevruz bayramı baharı müjdeler. Nevruzda ailenin tüm fertleri en güzel giysilerini giyerek doğaya çıkarlar ve baharın tomurcuklanmasına kırlarda ve bayırlarda şahitlik ederler. Nevruzun ardından, koyunlar ağıllardan çıkarılır ve vadilere, derelere götürülür. Artık koyun ve kuzular birlikte meralarda otlatılır. Avetîk denen ve nisanın ilk haftasına kadar süren yağmurlu günleri ifade eden günler biter bitmez koyunlar yaklaşık bir ay boyunca derelere bırakılır ve bu süre içinde sağılmazlar. Çünkü o dönemde süt, kuzuların hakkıdır. Kuzular bu dönemde bir yandan analarını emerken diğer yandan doğada beslenmeyi öğrenirler. Mayısın ilk haftasından Ekim’in son haftasına kadar üç ayrı yerde, üç ayrı konakta kurulur zoma çadırları. Birinci dönemin ismi banehî veya berbihar’dır.

Berbihar, bahar öncesi demektir ki bu dönemde çadırlar çoğunlukla karlı zirvelerin derin  vadilerinde, sulak alanlarda, zirveler ile biçeneklerin (otlak) kesiştiği meralarda binbir çeşit otun, çiçeğin yeşerdiği alanlarda kurulur. Bu, kısa süren ve hafif yüklerle çıkılan bir yayla dönemidir. Koyunlar günde bir kez sağılmaya başlanır. Henüz otlar kalınlaşmamış, yağlanmamıştır. Onun için bu bir aylık dönemde peynir tutulur.

Sadece Türkiye’nin değil dünyanın tanıyıp bildiği otlu peynir işte bu dönemde yapılır. Hakkâri doğasının Hakkârililere armağanı olan otlar taptaze halleriyle toplanır dağlardan. Lezzet ve sağlık kaynağı olan siyabo, mende, sirk, kevzan, pung, catre, beza, kurat, so ve daha onlarca değişik çeşnili ot konulur peynire. Koyundan sağılan süt doğal mayayla (hêvên) mayalanır. En güzel peynirler doğanın kendisinden alınan maya ile elde edileceğinden yapay kimyevi maddeler kullanılmaz. Maya şu şekilde yapılır: Belirli ölçülerde karanfil, zencefil, incir, kavun içi, karabirer ve beyaz şap bir kaba konulur. Maya otu (giya hêvên) ve hayvan midesi ile bağırsağı arasındaki boru (firşik) birlikte ısıtılır. Bütün bunlar karıştırılarak mayalanması (fermantasyonu) için bir süre beklenir. Bekletilen karışım süzüldüğünde doğal maya olarak kullanıma hazır hale gelir. Peynir yapmak için süt, koyunlar sağıldıktan sonra genişçe bir kazanda hafifçe ısıtılır. Ancak kaynamamasına dikkat edilir. Isıtılan sütün içine birkaç kaşık maya bırakılır. Bir süre bekleyen mayalı süte, o gün için hangi ot hazırlanmışsa o ot karıştırılır. Otu katılan mayalı süt süzülmesi için bez torbalara alınır. Torbalardan akan su da ayrı bir işlemde kullanılmak üzere bir kapta toplanır. Bu nedenle peynir, suyu boşa gitmemesi için mümkün olduğunca süzdürülür. İyice süzüldükten sonra peynir torbası yassı bir taşın üstüne konulur ve üzerine ağırlık bırakılarak bir gün bekletilir. Bu işlem hem peynirin biraz daha süzülmesini hem de  yuvarlak ve yassı, tekerlek benzeri bir şekil almasını sağlar. Bu arada peynirin altında kalan su (avlork) iyice kaynatılır. Kaynadıkçı suyun üzerine yumru yumru, beyazımsı, peynire benzer bir madde çıkar. Buna lorik denir.

Lorik, kaynayan sudan alınıp bez torbaya aktarılır v e süzdürülür. Tekerlek şeklindeki peynir torbadan çıkarılır ve dilimlenir. Bazıları peyniri, iyice çekmesi ve küçülmesi için bir süre sıcak lorik suyunda bekletir. Dilimlenen peynir tuzlanır.

Peynir son aşamada depolanmak üzere tulum, teneke ya da bidonlara doldurulacaktır. Yazın yenecek kadarı tulumlara doldurulur. Peynirin kışa saklanan kısmı ise bidonlara veya tenekelere doldurulur. Doldurma işlemi şu şekilde yapılır: Doldurulacak kaba önce bir sıra lorik koyulur. Bunun üzerine dilimlenip tuzlanmış peynir eklenir. Sonra, dilimlenmiş peynirlerin aralarında kalan boşluklara tekrar lorik koyularak araları kapatılır. Doldurma işlemi de tamamlanan peynir, her evin müsait bir köşesinde bu iş için ayrılan ve peynir çukuru (çala peynir) adı verilen bölümlere konulur. Bu usulle peynir tutulmuş olur.

Yaylanın ikinci dönemi Zoma, havaların iyice ısındığı, vadilerin ve alçak kesimlerin hem insanlar hem hayvanlar için bunaltıcı olmaya başladığı zaman başlar. Haziran’ın ilk haftası bittiğinde Hakkâri insanı için bir kez daha göç zamanı gelmiştir. Binbir çeşit otun ve çiçeğin bir gelin gibi süslediği yaylalar, misafirlerine kucak açmış beklemektedir. Yaz mevsimi, yaylaların insanları ve hayvanları çağırdığı büyük bir davet zamanıdır. Yaylalar, insanlar için sosin ve beybunların, nergis ve alalların rengarenk olduğu yüksek zirvelere yakın platoları, hayvanları için besleyici yüzlerce ot çeşidinin yeşerdiği, suların çağıl çağıl aktığı çayırları ifade eder. Zoma haziranda başlayıp eylülün ortalarına kadar devam eder.


Zoma’ya berbihar gibi hafif ve geçici gidilmez. Ev eşyasının yarısından fazlası taşınır yaylaya. Bu yüzden bu dönemde yerleşilen yaylaya yer, yurt anlamındaki war adı verilir. Benzer şekilde buralara çimenli yurt (warê mêrgê), yukarı yurt (warê jori), sırtın yurdu (ware bermilê) vb. isimler de verilir. Hakkâri, dünyada bir eşi daha olmayan yaylalara sahiptir. Berçelan Yaylası, Hakkârililer için, onbeş yirmi sene öncesine kadar yüzbine yakın küçük baş hayvanın beslenebildiği elli sene önce hükümet konağının bile taşındığı önemli bir mekandır. Hakkâri şehir merkezinin kuzeyine düşen Berçelan’da eskiden otuza yakın zoma kurulurdu. Berçelan dışında daha onlarca yayla yeri vardır Hakkâri’de. Avexwark, Bilmizîd, Çemşilêl, Bâlâ, Spîxane, Çarçela, Fadilê Milê, Meydana Kolyan, Geraşîn, Feraşîn bunlardan bazılarıdır. Zamanında bu yaylalarda milyonlarca koyun beslenirdi. Yılda 500-600 bin erkek kuzu satılırdı. Bu yaylalardan Irak’a, İran’a ve Arap ülkelerine doğru celep celep kuzular giderdi. Dihok’tan, Musul’dan, Bağdat’tan tüccarlar sınıra gelir, Hakkârili ortaklarının buraya getirdiği hayvanları alırlardı. Eylülün ortalarına doğru katırlarla dinar gelirdi. Getirilen bu para önce Cizre’ye götürülür, Türk parasına dönüştürülür, sonra da dağıtılırdı. Hemen hemen herkes pay alırdı bu alışverişten. Çünkü herkesin az ya da çok koyunu bulunurdu bu alışv erişte.

Kuzu parası gelince köylere kervanlar düzülürdü arabalarla. Un, pirinç, bulgur, makarna, şeker, kayısı, üzüm, incir, çay ve tabi giysiler alınırdı. Köylerde yaşayan herkes neredeyse bir yıllık yiyeceğini alırdı bu zamanda.

               Kon

Zomada, yaz yaylasında keçi kılından örülmüş, kon denen çadırlar kurulur. Önden en az iki sıra, en çok da dört sıra direklerin üzerine kurulan bu çadırların büyüklüğü ailenin maddi durumuna göre farklılık gösterir. Aksakallıların çadırı ise namına uygun biçimde diğerlerinden daha büyük olur. Önden üç sıra, yandan beş veya altı sıra direk üzerine kurulan bu büyük çadırda misafir bölümü, ailenin oturma ve yatma yeri, mutfak ve kiler yeri ile en köşede herzêl denilen peynir, yoğurt, yağ tulumları ve kapların konulduğu bir bölüm olur. Herzêl bölümüne küçük bir ark vasıtasıyla su getirilir. Kon adı verilen bu çadırların temizliği zor olduğu için çadırlar genellikle kaynak sularının akarında kurulur ve her aile buradan evine bir ark ile su götürür. Kon’un bölümleri mêzer ve merş denilen kilimlerle birbirinden ayrılır. Misafir bölümünün kapısı ise mümkün olduğunca ayrı olur ki bu sayede ailenin kadınları misafirlerin önünden gelip gitmezler. Köy yaşamında olduğu gibi yaylada da misafir için yatak ve yorgan mutlaka bulundurulur. Başta misafir bölümü olmak üzere çadırın tüm bölümleri  mümkün olduğunca çit denilen kamışlarla süslenir. Öyle ki kalın kamışların yetiştiği bazı bölgelerde ‘çitçilik’ bir meslek haline de gelmiştir. Çitler sıralı bir şekilde dizilip örülür ve renkle ipliklerle nakışlanır.


Çadırlar kurulup, yayla hayatının başladığı zamanlar yaylada bulunan erkekler için de oyunların başlama zamanıdır. Bıranê, hespê keleş ve holanê gibi oyunlar, yaylada iş-güç zamanı dışında kalan vakitlerin  eğlenceli ve hoşça geçmesini sağlar. Bu oyunlardan holanê bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin milli oyunu saydığı beyzbolun neredeyse aynısıdır. Bilinen bazı kayıtlara göre bu oyun Şırnak kökenli bir Ermeni yurttaşımız tarafından 1800’lü yılların sonlarında Amerika’ya götürülmüş ve burada beyzbolun temellerini oluşturmuştur. Çocuklar gençler ve erkekler böyle oyunlarla eğlenirken yaylanın kadınları da işlerini bitirip çocuklarına yemeklerini verdikten sonra yakın komşularda toplanır ve şarkılar, maniler, bilmeceler söyleyerek hoşça vakit geçirir. Yazın günler uzundur. Ancak yayla insanı erken yatıp günün ilk ışıklarıyla uyanır ve kuvvetli bir kahvaltının ardından işine koyulur.


          

Yazın hararetlendiği bu dönemde ot biçme zamanı da gelmiştir. Öncelikle köy ile yaylaların arasında kalan ve şipre denen alanlar biçilir ki buralarda daha çok heliz, kerkol, talişk, kermex, tirşok, ziwan ve benzeri otlar bulunur. Ot biçme işi çoğunlukla imece usulüyle yapılır. Bu zamanda köydeki tarlalarda yonca ve kurungan yetişmişse onlar da biçilir. Ot biçme çok ağır bir iş olmasına rağmen bu dönem Hakkâri’de oldukça şenlikli ve keyifli geçer. Yaylacılığın güvenlik gerekçesiyle henüz yasaklanmamış olduğu birkaç yıl öncesine kadar Van’dan, Muş’tan ve Ağrı’dan binlerce insan ot biçmek için tırpanlarını alır Hakkâri yaylalarına gelirdi. Gelenlerin hiçbiri işsiz kalmaz 30-40 gün boyunca tırpan çeken (tırpankêş) ve balya düzen (lasevan) olarak çalışırlardı. Hakkâri’de en yüksek yevmiye tırpan çekene ödenir. Ona verilen ücretin yarısı kadar da balya düzen alır. Balya düzen bir tırpan çekenin ardındaki otları toplarsa onun yarısı kadar, iki tırpan çekenin ardındaki otları toplarsa onun kadar ücret alır. Ot biçenlerin ücretleri dolgun olduğu gibi  yemekleri de hem çok öğünlü hem de doyurucu olur. Bu uzun çalışma günlerinde günün ilk ışıkları ile uyanan işçiler (pale) sırasıyla şu öğünleri yerler:

             Yayla konları.

Lerxini: Türkçede “sigara altı” denilebilecek bir yemek öğünüdür. Çoğunlukla iki lavaş ekmeğine sürülen tereyağı, kaymak, nanerûnk, peynir, masteron, keşkerûn vb. yiyeceklerden oluşan hafif bir dürümdür. Evin kadınının sabah namazından sonra yaktığı ocakta (kuçik) hazırlanan çayla yenilir.

İşçiler ve yardımcıları bu yemekten sonra şipre denilen biçeneğe giderler ve yaklaşık bir, bir buçuk saat kadar çalışırlar. Onlar çalışırken bir yandan çay hazırlanır.

Sertêşt:Kahvaltıya karşılık gelen öğündür. Peynir, tereyağı, yoğurt, arxavk, masterûn, bal, reçel, yumurta vb. yiyeceklerin yendiği zengin bir sofra kurulur. Bu öğün aynı zamanda biraz dinlenme vaktidir. Yemek yenilip, tırpan dövülüp bilendikten ve biraz dinlenildikten sonra işçiler bir sonraki öğüne kadar aralıksız çalışır.

Têşt:Günün en zengin ve kuvvetli öğünüdür. Sofrada mutlaka et bulunur. Durumu ister iyi ister kötü olsun, ot biçtiren her aile bu dönemde birkaç oğlağı gözden çıkarır. Oğlağı olmayanlarsa koyun keserler. Têşt’te bulunan kavurma, köfte, haşlama gibi yemeklerin yanında mutlaka pirinç ve bulgur pilavı yer alır. Yemek yenilip namazlar kılındıktan sonra, kimileri bulduğu bir gölgelikte 15-20 dakika kadar uzanıp dinlenir. Sonra dinç bir şekilde kalkılır ve ikindi   vakti gelene kadar o gün için biçilmesi göze alınmış biçeneğe (berûk) karşı yeni bir savaşa girişilir. İkindi vakti geldiğinde namaz kılınır ve yeni öğünde hazırlananlar yenir.

Fıravin:İkindi vakti yenilen, çoğunlukla kahvaltılıklardan ve öğlen yemeğinden arta kalanların yendiği bir öğündür. Çok kuvvetli bir öğün değilse de doyurucu ve kuvvet verici olur. Fıravinden sonra tekrar başlanır işe. Akşam güneşin batmaya yüz tuttuğu zamana kadar çalışılır. Sonra toparlanılır ve yayla ya da köyden hangisi daha yakınsa oraya dönülür. Evin hanımı bilir ki işçiler sabahtan beri çalışıyorlardır. O iş gününün şanına yakışır bir yemek hazırlanmıştır   evde.

Şiv:Aile fertleri ile işten gelen işçilerin akşamın başlangıcında yedikleri yemektir. Evin hanımının yaptığı yemekler arasında mutlaka kutuldewk, kutulkên heşandi, qıris, doleme, gulol, şorav, doxeba, qavurma gibi yemekler bulunur. Yemek yenilip namaz kılındıktan sonra işçilerden yorgun olmayanlar oyunlar oynamak üzere yaylanın ortasındaki çimlere atarlar kendilerini. Oyundan dönenler yorulmuştur ve muhtemelen  açtırlar.

Paşiv: Şiv arkası anlamındaki bu öğün akşam   yemeğinden sonra yenir. Ramazan ayında yenen sahura benzer. Kahvaltılıklar ve pişmiş yemeklerin birlikte yer aldığı bir öğündür.

Zêdedank:Fazla öğün demektir ki gün içinde yenen normal öğünlerin dışında, herhangi bir zamanda yenilir. Çoğunlukla Ramazan ayında teravih sonrası yenilen bir öğündür.

                   Koyun Sağma

Koyun sağma işi kadınların görevidir. Köy yeri zoma’dan çok uzak değilse ve ulaşım kolaylığı varsa ailenin bütün kadınları zoma’ya taşınır. Buna karşın zoma ile köyün arası uzaksa kadınlar iş bölümü yapar ve  çoğunlukla köyde çalışan erkeğin karısı veya annesi ya da gelinlerden biri köyde kalır.Zoma’ya çıkan ailenin geniş olması ve ailede birkaç kadının bulunması işlerin yürütülmesi bakımından o aileye kolaylık sağlar. Böyle bir durumda iş bölümü yapılabilir ve kadınlardan biri özellikle de en beceriklisi bêrivan veya pezdoş,yani koyun sağıcısı olur. Koyun sağma işi Hakkâri ve yöresinde çok önemlidir. Çünkü ailenin temel geçim kaynağı koyunlardan elde edilen süt, peynir, yağ, yoğurt, yün ve yapağıdır. Koyunun sağlığından öncelikle çoban sorumlu ise de ailenin bêrivan olan kadını da koyunlarının hastalığından veya eksikliğinden   sorumludur. Bu nedenle bunları fark edebilecek yetenekte olmalıdır. Yaz yaylası dediğimiz zoma’da koyunlar günde iki kez, keçiler ise bazen üç kez sağılır. Kuşluk vaktinde koyunlar bêr denilen alana Doğaba yemeği. getirilir. Bêrivan’lar sağlı sollu sırayla otururlar. Sağ ve sol kanatlar arasında iki metre kadar bir mesafe olur. Bêrîvan’ların tam ortasında, biraz üstte, sandalyeye benzer biçimde yapılmış taş bir kürsüde ise baş çoban (serşivan) oturur.Bu arada, parantez içinde küçük bir açıklama yapalım: Hakkâri’de rengi ne olursa olsun koyunlara beyaz koyun anlamına gelen pezê spi, keçilere ise siyah koyun anlamına gelen pezê reş/ reşûke denir. Büyükbaş hayvanlara da kara hayvananlamında heywanreşe denir.

Koyun sağma işinde öncelikle keçiler bêr’e sürülür ve sağılırlar. Ardından koyunlar gelir. Her bêrîvan  kendi koyununu tanır ve onu sağar. Bêr’in etrafında toplanan diğer çobanlar ile gençler ise koyunları bêr alanına sürer. Koyun sağma işi tamamlandıktan sonra çobanlardan biri buradaki gençlerden nöbetçi olanla beraber koyunları otlatmaya götürür. Yaklaşık 2-3 saat süren bu öğlen otlatmasınapalin denir. Diğer taraftan kadınlar sağdıkları sütü zoma’ya taşırlar. Süt, dodank veya meşk adı verilen tulumlarla taşınır. Koyun veya keçi derisinin uzun işlemlerden geçirilmesiyle elde edilen bu tulumlar şu şekilde yapılır:Koyun yüzülür, hoşlaştırılır ve kılları yolunur.Derinin açık olan el ve ayak yerleri düğümlenir.

Kalıbı tutsun diye içine gübre doldurulur. Buşekilde birkaç gün bekleyen post iyice kalıplanır.Kalıplanan post boşaltılıp yıkandıktan sonradumanlanması için şömine (bixêrî), ocak (kuçik) veya tandırın yanına asılır. Bu işleme duman tutma (dugirtî) denilir. Dumanlananpost kıpkırmızı olur. İlkbahar aylarında meşeağaçlarından sökülen kabuklar conî denilen dövmetaşında iyice dövülerek un haline getirilir vesuda iyice  kaynatılarak post içine konulup birkaçgün bekletilir. Post bu sayede gübre ve dumankokusundan arınır. İyice yıkanan post artık tulum haline gelmiştir. Oğlaktan yapılan tulumlar küçük olur ve bunlara dodank denir. Keçiden yapılan normal boyuttaki tulumlara meşk, teke veya büyükbaş hayvandan yapılanlara ise ayran yayığı anlamında meşka kiyanê denilir. Sağılan sütler bu tulumlarla zoma’ya taşınır. Birkaç yıl öncesine kadar süt mayalanıp yoğurt yapılır ve ardından yoğurt yayığa alınıp yayılır ve böylece tereyağı elde edilirdi. Tüm işlemler elle yapılırdı. Gelişen teknolojiyle birlikte bu türden işler günümüzde artık bu iş için üretilen makineler yardımıyla yapılmakta. Makine yardımıyla birbirinden ayrılan yağlı ve yağsız süt farklı ürünler elde etmek amacıyla kullanılır. Yağsız süt mayalanıp bölge halkının deyimi ile ‘imansız peynir’ elde edilirken yağlı süte ise zax denir ve yayığa konulurak yayılır. Bundan tereyağı elde edilir. Tereyağı tuzlanmadığı müddetçe nivışk diye adlandırılır. Tuzlanan tereyağı ise run adını alır ve daha çok yemeklere katılır. Çoğu aile run denilen bu tuzlu tereyağını  eritip köpüğünü aldıktan sonra kaplara doldurur ve kışa saklar.

Süt makine ile değil de elde yoğurt yapılıp yayıkta yayılırsa, tereyağının altında kalan yayık ayranıda ayrıca kullanılır. Ayran iyice ısıtılır. Isıtıldığındayüzeye çıkan ve lorik’e benzeyen yumrulara givirik denilir. Givirik süzülür ve içine ot katılarak jajidenilen bir katık elde edilir. Bundan başka givirikküçük yumrular halinde topaç topaç yapılıpkurutulabilir ki buna da keşk denir. Keşk kışıneritilip ayran aşı, kutildewk, gulol vb. yemekler için kullanılır.

        Koyun Kırpma

Temmuz ayının ortaları ‘temmuz ortası’ (Nîvî tîrmeh) da denilen Şeyh Nazır şenliklerinin yapıldığı zamandır. Bu dönemde koyunlar yünlerini fazlasıyla tutmuştur ve artık kırpma dönemi başlayabilir. Her aile müsait olduğu bir günde, koyun sayısına göre bir veya birkaç kişi ile bêr’e gider ve koyunlarını sürüden ayırarak sayar ve kırpar. Yün, yatak ve yorgan yapımında  kullanıldığı gibi kilim, mêzer, merş, çorap, heybe, cuhurk ve têr denilen büyükçe heybelerin yapımında da asıl madde olarak kullanılır. Eğer yünü olan ailenin bu türden şeylere ihtiyacı yoksa yün satılır ve karşılığında alınan para ile ailenin diğer ihtiyaçları karşılanır. Ancak yünün bir kısmı çobana, bir kısmı köyün imamına ve bir kısmı da ihtiyacı olan fakir birine verilir ki bereketi kaçmasın. Hakkâri ve çevresindeki insanların her yıl geleneksel olarak kutladığı bir şenlik olan Temmuz Ortası (Nîvî Tîrmeh) miladi takvime göre 28 Temmuz gününe denk gelmektedir. Yılın bereketli, mahsulün bol, koyunların çok kuzulu ve sütlü olduğu her yıl Temmuz Ortası’nda insanlar çevrelerindeki yatırları ziyarete gider.

O gün kadın, erkek, çocuk tüm halk en güzel elbiselerini giyer ve ağaçlık, ormanlık alanlara gidip şenlik yaparlar. Kimi söylentilere göre bu adet Sümerlerden kalmıştır. Nitekim Sümerlerin her yıl bu günde, yılın  mahsulünü kutsamak için tanrı Dumuzi adına adaklar adadıkları bilinmektedir. Bu adetin bugün Hakkâri ve çevresinde şekil değiştirerek devam ettiği söylenebilir. Hakkâri halkı bu adeti elbette ki tanrı Dumuzi adına değil yüce Allah’a hamd etmek için yerine getirmektedir. Hakkâri ve çevresinde çok sayıda yatır, minasıb, şeyh ve evliyaullah mezarı bulunmaktadır. Bunların hepsi halk nezdinde kutsal kabul edilir. Temmuz Ortası şenliklerinin asıl mekanı Hakkâri’ye 20-30 kilometre uzaklıktaki Durankaya beldesinin Oryaye mahallesindeki Şeyh Nazır Türbesi ve çevresidir. Hakkâri merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde yaşayan binlerce kişi her yıl bu tarihte buraya akar. Şenliğe katılanların  ortak görüşü son yıllardaşenliğin eskisi kadar coşkulu ve eğlenceli geçmediğidir. Ancak buönemli şenlik hastalığı olanların iyileşmek için, çocuksuz ailelerin çocuk sahibi olabilmek için, evlenmek isteyen gençlerin hayırlı kısmetlerbulabilmek için dua ettikleri bir yalvarış ve yakarış dergahı olarak varlığını sürdürmektedir.

Burada dikkat çekici bir nokta söz konusudur: Temmuz Ortası şenlikleri asıl olarak buraya gelenlerin yatır ve türbeleri ziyareti edip dualar etmelerini içeriyorsa da insanlar diğer zamanlardaki türbe ve yatır ziyaretlerinden farklı olarak bu zamanda düğüne gider gibi giyinirler. Dahası, bu tür ziyaretlerde şarkılı, türkülü oyunlar hoş karşılanmasa da Temmuz Ortası şenliğinde, alışılagelmiş bir şekilde hep bir ağızdan şarkılar söylenip herkesin katıldığı oyunlar oynanır. Şeyh Nazır Türbesi dışında Otluca’daki Şeyh Musa, Levin bölgesindeki Fadilê Milê ve yine başka bir Şeyh Musa, bütün Zap vadisi köylerinin yöneldiği Üzümcü’deki Şêr Ali, Çukurca’daki Emir Şaban, Şemdinli’deki Şeyh Tahayê Nehri, Bağışlı ve civarının yöneldiği Bağışlı’daki Şêyh Suwar ve daha onlarca yatır ve şeyh mezarı bu geleneksel adetlerin sürdürüldüğü yerlerdir.

         Kuzu Kırpma / Berxbir

Yaz mevsiminin kavurucu sıcaklarının sona erdiği, dağların zirvelerinin serinlemeye başladığı Ağustos ayının ilk haftasında her obada, her yaylada tatlıbir telaş başlar. Kuzuları kırpma zamanı gelmiştir artık. Kuzular kırpılacak; yünlerinden yenievlenecek çiftlere yorgan yapılacaktır. Mahremzamanların örtüsü olacaktır kuzu yünleri. Onun içindir ki öyle alelade bir şekilde kırpılmaz kuzular. Şenlikler düzenlenir, oyunlar halaylar çekilir. UzakZoma’da kuzular kırpılırken. diyarlardan tutun da yakın şehirlerdeki dostlara kadar herkes çağırılır kuzu kırpma şenliklerine.Öyle ki son yıllarda Beytüşşebap’taki Mêrgasoryaylalarında, Feraşin, Berçelan, Avexwark’ta yapılan kuzu kırpma şenlikleri yerel, ulusal ve hatta uluslararası medyaya bile konu olmaktadır. Kuzu kırpma haftası önceden belirlenir. Böylece yaylalarda yaşayan her aile, zamanı belli olan şenliğe dostunu, akrabasını konu komşusunu davet edebilir. Çalışanların da katılabilmesi için şenlikler mümkün olduğunca hafta sonlarında yapılır. Kuzuların kırpılması koyunların kırpılmasından farklıdır: Kırpma şenliğinin yapılacağı günden bir gün önce zoma‘nın erkekleri kuzuları toplayarak bir gölün başına ya da dere kenarına götürürler ve tüm sürüyü suya sokarak iyice yıkarlar. Kuzu yıkamada (berxşo) ayrılık gayrılık yoktur. Köyün sürüsü hep birlikte yıkanır. Suya sokulan kuzular biraz yüzdürülür ve yumuşayan yünleri tertemiz olana kadar ovalanır. Yıkama işi bittiğinde kuzular sudan çıkarılarak yünleri kuruyana kadar güneşli   yerlerde gezdirilir.

 Bu süre içinde koyunun yatmasına da izin verilmez ki yıkanıp temizlenenyünleri yeniden kirlenmesin.Ertesi gün kuzu sürüsü zoma’nın ortasındaki veya yakınındaki çimenlere getirilir. Kuzusu fazla olan aileler tek  arına, diğerleri ikiüç aile birleşerek kuzuları ayırır, ve sayarlar. Kuzuların kırpılacağı yer kuzunun şanına yakışır bir temizlikte değilse yere kilim, battaniye, cimcime vb. bir örtü serilir. Artık kırpma zamanı gelmiştir. Kuzulardan biri alınıp eli ayağı iyice bağlandıktan sonra besmele çekilerek lîva adı verilen yünü kırpılmaya başlanır. Kuzu kırpma günü kuzular için ne kadar renkli, coşkulu ve güzel bir gün ise erkek oğlaklar için o kadar renksiz, coşkusuz ve hatta kara bir gündür. Çünkü en çok o gün erkek oğlaklar kesilir ve ofraların en lezzetli yemekleri onların aylardır zirvelerin çiçeklerinden, binbir çeşit otundanderledikleri etlerinden yapılır. Sabahın ilk saatlerinde uyanan kadınlar evlerdeyemek pişirmekle meşgullerdir. Her aileninmisafirleri, dostları, akrabaları, gelin ve damatları gelmiştir. O gün zoma’da her evde ziyafet vardır.Kuzu yünü yorgan yapımından başka en fazla  keçe yapımında kullanılır ve çoban kepeneği de buyünden yapılır. Ayrıca el emeği göz nuru örgülerde yine kırpılan bu kuzu yünlerinden yapılır.

        Çobanın Hakkı / Pêtek

Kuzu çobanları kuzu kırpma gününden sonra sadecekoçları, tekeleri ve tohumluk kuzuları beslemeyeçıkacaktır. Dolayısıyla kuzu çobanlarının sayısıbirden fazlaysa bundan böyle bunlardan sadece biriçalışacaktır. Koyun çobanlarının işi ise artacaktırbu günden sonra. Çünkü dişi kuzular sürüye katılırve çobanların otlatacakları sürü daha da genişler.Kuzu kırpma gününün en güzel adetlerinden biriside çobanın ücretinin o gün verilecek olmasıdır.Çobanın ücreti, işe başlarken ücretin para, altınveya başka bir şekilde ödeneceği konuşulmamışise dişi kuzu olarak ödenir. Örneğin kuzularınsahibi, otlatılan her 25-30 koyuna karşılık çobana1 dişi kuzu ödeyeceğini işin başında söylemiştir.Çobanın olan bu kuzuya ‘çobanın hakkı’ (pêtek)denir. Bu hesaba göre örneğin 1500 koyunlu bir sürüde yaklaşık olarak 60 kuzu çobanın hakkıolarak sürüyü otlatan çobanlara dağıtılacaktır.Elbette başçoban (serşıvan), arkadan süreyen(dûvaju)’den daha fazla ücret alır.Çoban’a verilen kuzulara pêtek denilir ve sürüdeki diğer kuzulardan ayırt edilebilmeleri için yaboyanır ya da kulaklarına diruv denilen yeni birnişanlama yapılır.

       Kurutulmuş Et / Qedîd

Zoma’da koyun ve kuzu yünü, yapağı, tereyağı,peynir vb. bilinen hayvansal ürünlerin yanısıra bir de çok fazla bilinmeyen kurutulmuş et (qedîd)yapılır. Yaz ayları doğal koşullar nedeniyle hayvanların daha fazla hastalandığı aylardır. Bu dönemde  hastalanan veya ağır yaralanan hayvanlar tele  olmadan kesilir. Kesilen hayvanın eti, yaylada buzdolabı veya soğutucu gibi şeyler bulunmadığıiçin ya hemen yenilir ya da öncelikle kemiklikısımları olmak üzere güneşte kurutulup qedîd haline getirilir. Kurutulmuş et kışın, değişik lezzetive farklı aromasıyla birbirinden güzel yemeklerin yapılmasında kullanılır.

         Zomada Son Günler

Eylül ayı gelip mevsim sonbahara döndüğünde köydeki hummalı çalışmalar da neredeyse sonayaklaşmaktadır. Yaz boyunca otlar biçilmiş, balya haline getirilmiş, ekinler biçilip dövülmüştür. Artık kışa hazırlık yapma zamanıdır. Zoma’nın taşınma vakti de gelmiştir. Köyeyakın biçeneklerde otlar yeniden büyümeye başladığından yoncalık yerlerin dışında kalanalanların otlanması gerekmektedir. Zoma’dagöçler toplanmış, yün, yapağı, kıl ve liva torbalarıhazırlanmış; tereyağı, peynir tulumu ve bidonlarısaklandıkları yerlerden çıkarılmışlardır. Bunlarınhepsi köye taşınırken çadırlar köylerin yakınlarınakurulacaktır.

        Sonbahar Yurdu / Payîzewar

Hakkâri ve çevresinde ‘yurt’ kavramı daha çok ‘yer’ kavramı yerine kullanılır. Geçici de olsa kalıcı da olsa yerleşilen yere yurt denir. Sonbahar yurdu, sonbaharda gidilen, yerleşilen   yer anlamına gelir. Payîzewar denilen sonbahar    yurdu, eylül ayından sonra çıkılan yaylayı ifade  etmektedir. Sonbahar yaylası da tıpkı ilkbaharyaylası gibi kısa sürelidir. Yaylada en fazla bir aykadar kalınır  Çadırlar çoğunlukla köyün arkalarına, tarlalardanuzak olsa da biçeneklerin içine kurulur. Bunun nedeni biçeneklerin biçilmiş olmasıdır. Ancak biryandan sulak olan yerler yeniden sulanmış yaz yağmurları yağmışsa biçenekler yeniden yemyeşilotlarla bezenmiştir. Bu otlara ajar adı verilir.Buralar hayvanların otlatılması için bulunmazyerlerdir.

Sonbahar yaylasında daha çok teremast denilenkışlık yoğurt tutulur. Yoğurt tutma işi toplucayapılır. İşin yapılacağı zaman, sürüde koyunu olan her ailenin ortak kararıyla belirlenir. Belirlenentarih geldiğinde sürüdeki bütün hayvanlar toplucasağılır ve sağılan sütün tamamı öncelikle sürüdeen fazla koyunu bulunan aileden başlamak üzere  Otlar biçilmiş balyalar haline getirilmiş.her gün bir aileye verilir. Buna nobaşîr veyanobateremast denir. Bütün aileler sütünü aldıktansonra sırada hiç koyunu olmayan aileler ve köyün imamı vardır. Bunlar da sütlerini adıktan sonra koyunlar hala sütten kesilmemişse en başa tekrar dönülür. Bu kez sağılan süt her gün iki aileye verilir. Çünkü koyunların sütü gittikçe azalmaktadır.Teremast yapmak için süt büyük kazanlardakaynatılır ve mayalandırılır. Ertesi gün kazanların üstüne çıkan kaymak kaldırılır ve kaymağın yerineeritilmiş iç yağı dökülür. Bu sayede yoğurdunüzeri iyice kapatılmış olur ki yoğurt hava almaz veyeneceği zamana kadar taptaze kalır.

       Koç Katımı / Beranberdan

Koç katımı (beranberdan) şenlikleri çoğunlukla sonbahar yurdu döneminin ilk haftasındanitibaren, nadiren de yaylaya çıkanlar henüz büyük zoma’da iken yapılır.Koçlar kuzu kırpma gününde koyunlardan ayrılmıştır ve tohumluk kuzularla beraber en güzel yerlerde otlatılmaktadır.Rumi takvime göre Eylülün 7 ve 15. günleri, miladitakvime göre ise eylülün 20’sinden sonra Ekimin başına kadar yine köylülerin ortak kararıyla koç katımı yapılır.Koç katımının yapılacağı gün koç sürüsü ve koyun sürüsü birbirlerine yakın yerlere getirilir. Koçlar boyanır ve süslenir. Adet olmamakla birlikte bazen  koçlar dövüştürülerek en iyi koç seçilir.

       Koç katımı.

Koçların sürüye katıldığı gün çok kalabalık olmayan küçük bir şenlik yapılır; çörekler, yemekler pişirilir. Eğer köyden herhangi iki gencin birbirlerinde gönlü varsa bu gençler, gönlünün olduğu kişinin ailesinin koçuyla daha çok ilgilenir; bu koçu öper, koça sarılır ve methiyeler düzer. Özellikle genç kızlar bunu çok da belli etmeden yapmaya çalışırlar. Ancak gene de bu çoğu zaman anlaşılır ve genelde bu çiftler sonradan başgöz edilir.Koç katımının ilk günlerinde koyunlar daha bir özenle otlatılırlar. Bu sayede çiftleştikleri zamandaha besili olacaklar, bergirtin denilen hamilelikdaha kolay gerçekleşecek ve belki de koyun ikiz doğuracaktır. Koç katımından sonra koyunlarınyaklaşık beş aylık bir hamilelik dönemi olur.

        Kışa Hazırlık

Hakkâri’de ilkbaharın başlangıcından itibarenyapılan neredeyse her iş rahat bir kış geçirmek içindir. Önceki sayfalarda anlatmaya çalıştığımızgibi ilkbahar yaylasında peynirler saklanmış;zoma’da, tereyağı, keşk, lorik, yün, yapağı veliva’lar kaldırılmış, sonbahar yurdunda teremasttutulmuştur. Bunların yanında erkek kuzularsatılmış, karşılığında alınan parayla çay, şeker, giysi gibi diğer malzemeler de satın alınmıştır.Kurutulmuş sebze ve meyveler depolanırken biryandan da bir miktar konserve yapılır. Konserve biber ve domates salçaları, bakliyatlardanfasulye ve nohut, sebzelerden patates ve soğanda depolanmalı, kışa artık her anlamda hazır olunmalıdır.

      Dövme / Coni. Keşk.


Diğer taraftan buğdaylar kaynatılıp danik elde edilir. Danik dövülüp dan yapılır. Dan ise destar’daöğütülerek bulgur ve dövme elde edilir.Tam bu zamanlarda Hakkârili kadınları tatlıbir telaş alır. Yazın hazırlanan yünlerden şimdipek çok şey üretilecektir. Yün çoraplar örülecek,büyümekte olan çocuk için yünden yatak veyorgan yapılacak, gelin olacak kız için yatak  yorgan ve minder hazırlanacak, evlenecek oğlana da yine yatak ve yorgan lazım olacaktır. Artık koyunlar da sütten kesildiği için ailenin bütünkadınları bu işlerle uğraşmaktadır.Bu dönemde erkekler de boş durmaz ve kış içinyapılan hazırlıklara dört bir koldan onlar da sarılırlar. Biçeneklerden biçilerek balya halinegetirilen otlar lo denilen büyük yığınlar haline getirilir. İlkbaharda kesilen tezekler içeri taşınır.Hemen ardından, tezeklerin önüne koymak içingeven toplamaya gidilir.Yine bu zamanda dağlara, derelere çıkılarak uzun ve soğuk geçecek kış mevsiminde yakmak için meşe ve mazı gibi ağaçlardan odun kesilip getirilir. Bütün bu hazırlıklar tamamlansa da özellikle kadınlar arasında koşuşturma ve telaşın devamettiği bazı evler vardır. Bunlar, evin gelininin çocuk beklediği evlerdir...