HAKKARİ İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ

Tanzimat Sonrası Hakkari

        TANZİMAT SONRASI HAKKÂRİ

Bölgedeki yerel beylerin kaldırılmasıyla 1852’den sonra Van, Mardin ve Cizre ile birlikte Hakkâri eyaleti adı altında yeniden teşkilatlan- dırıldı. 1855’te Van eyaleti kurulunca Hakkâri Sancak olarak Van’a bağlandı. Hakkâri sanca- ğına; Hakkâri, İmadiye, Mahmudi, Albak, Ço- lemerik, Gever, Beytüşşebab, Çal, Nasturi, Diri, Tiyari Ulya ve Sufla kazaları bağlandı. 1856 tarihli salnamede, Hakkâri Van eyaletine bağ- lı bir sancak merkezi olarak görülmektedir. 1858 tarihinde ise Hakkâri ve Musul iki san- cak olarak Van eyaletine bağlandı. Bu durum 1866’ya kadar devam etti. 1866’da Van eyaleti kaldırılarak Hakkâri ile birlikte Erzurum vilayetine bağlandı. 1877‘de Van yeniden vilayet olarak kurulunca Hakkâri sancak ola- rak buraya bağlandı. 1881 tarihinde Hakkâri, yeniden ayrı bir vilayete dönüştürüldü. Ama 1889’da tekrar sancak olarak Van vilayetine bağlandı. Buna göre; Liva Merkezi, Elbak, Gevar, Şemdinan, Mahmudi, Norduz, Çal, Mamurat’ul-Hamid, Beytüşşebab, Oramar ve İmadiye olmak üzere 11 kaza, 50 nahiye ve 1272 köyden oluşmaktaydı. 1890 salnamesine göre Hakkâri; 11 kaza 54 nahiye ve 1272 köy den oluşmaktadır.

1892 Devlet Salnamesi'ne göre, Van Vilayeti; Van Merkez Sancağı ve Hakkâri Sancağından oluşmaktadır. Hakkâri Sanca- ğının 1892'deki merkezi Elbak (Başkale) idi. Aynı salnameye göre, Hakkâri Sancağının kazaları, sırasıyla şunlardır: Elbak, Gever,

 

Şemdinan, Mahmudi (Saray), Mamüretül-Ha- mid (Hoşap), Beytüşşebap, Culemêrg ve İma- diye. 1898’de kaza sayısı 6’ya düşmüş olup 43 nahiye ve 769 köy görünmektedir. 1903 Devlet Salnamesi'nde aynı idari bölünme korunmak- la birlikte, Beytüşşebap ve İmadiye kazalarının Hakkâri Sancağı'na bağlı olmadığı görülmektedir. 1916'da ise, yine Van Vilayeti'ne bağlı olan Hakkâri Sancağı, Culemêrg, Gever, Şemdinan, Mamüretür-Reşad, Muradiye (bugün Van'a bağ- lıdır), Beytüşşebap ve Hoşap (günümüzde Van iline bağlı ) kazalarından oluşmaktaydı. Hakkâ- ri, 1924 yılında merkezi Culemêrg olarak vila- yet oldu. 20 Mayıs 1933’te Van iline bağlı bi ilçe haline getirilen Hakkâri, 4 Ocak 1936’da tekrar il yapıldı.

      Osmanlı’nın Son Döneminde Hakkâri

XIX. yy’ın ikinci yarısından itibaren Nakşibendiliğin Halidiye kolunun bölgedeki en önemli temsilcisi olan Seyyid Taha, klasik Kürt imaretlerinin kalkmasıyla beraber bölgede başvurulan bir makam olmaya başladı. Şemdinli’nin idari merkezi olan Nehri köyünde faaliyetlerini yürüten Seyyid Taha, 1826-1828 İran-Rus savaşında Rusya’nın bölgede etkisini artırdığı dönemde İran yönetimindeki Kürt aşiretlerinin Osmanlı lehinde tavır almalarına çalışmış ve bunda başarılı olmuştur. İran Şahı Muhammed Şah ile iyi ilişkiler geliştirmiş ve bunun sonucu olarak Şah, tekkesinin giderleri için kendisine İran tarafında bulunan birkaç köyün geliri bağışlamıştır. 1853'te Kırım Sa- vaşı patlak verince Seyyid Taha, Dağıstan'daki Şeyh Şamil ile birlikte Ruslar'a karşı cihad ilan etti. Seyyid Taha'nın ölümünden sonra karde- şi Seyyid Salih, bu işe devam etti. Amcasının 1864’deki ölümü üzerine Nehri tekkesi postuna Seyyid Taha’nın oğlu Seyyid Ubeydullah geçti.

Döneminde çok etkin bir şahsiyet olan Seyyid Ubeydullah’ın Nehri’deki tekkesi her gün farklı sınıflardan 500-1000 kişiyi ağırlıyor- du. O, sorun ne kadar küçük olursa olsun gelen kişi ile yakından ilgileniyordu. Ev hayatı oldukça sade idi. Halk ona derin bir sevgi ve saygı gösteriyordu. 93 harbinde (1877-1878) müritleri ile beraber Ruslara karşı savaştı. Fakat 93 harbinden sonra imzalanan Berlin antlaşmasıyla İngilizler ve Ruslar Kürtlerin meskûn olduğu bölgede Ermenilerin durumunun iyileştirmesini Osmanlılara kabul ettirdiler. 1880’de Otorite boşluğu, göçebeaşiretler, Osmanlı-İran sınır problemleri ve bölge memurlarının yolsuzlukları gibi nedenlerden dolayı olukça karmaşık bir durumda olan bölgede Seyyid Ubeydullah İran'a karşı büyük bir isyan hareketi başlattı. Rusya ve batılı devletlerin devreye girmesi ve İran-Osmanlı devletlerinin anlaşmaları üzerine isyan başarısız oldu. Aslında bu hareketin Osmanlı politikası doğrultusunda Avrupalılarca ku- rulması öngörülen Ermenistan yerine Seyyid Ubeydullah öncülüğünde İran’daki Kürt bölgelerini de kapsayan bir özerk Kürt bölgesi oluşturulması amaçlanmıştı. Çünkü hareket süresince İran, Rusya ve İngiltere sürekli ha- reketin Osmanlılar tarafından teşvik edildiğini iddia etmişlerdi. Seyyid Ubeydullah çağırıldığı İstanbul’da bir miktar kaldıktan sonra tekrar Şemdinli'ye geldi. Bunun üzerine yakalanarak Mekke'ye sürgüne gönderildi ve orada vefat etti. İkinci Meşrutiyetin ilanıyla İstan- bul'a gelen Seyyid Ubeydullah'ın oğlu Seyyid Abdulkadir Osmanlı ayan meclisine seçildi ve Şurayı Devlet Başkanlığı (Danıştay Başkanlı- ğı) yaptı. Kürt Teali Cemiyetinin de kurucusu olan Seyyid Abdülkadir 1925'te Şeyh Said isya- nıyla ilişkisi olduğu gerekçesiyle Diyarbakır'da oğlu Mehmet'le birlikte idam edildi.

Koçanis (Konak) Kilisesi

     Birinci Dünya Savaşı ve Hakkâri’de Rus İşgali

Rusların Urmiye bölgesinde etkinlikleri- ni artırmasıyla Nesturiler ile yakın ilişkiler kurmaya başladılar. 1906’da Mar Şemun Bünyamin ile Rus diplomatları arasında gerçekleşen görüşmede Patrik, Rus diplomatı Tilmen’e, Rus- lar Van’ı ele geçirip Nesturileri silahlandırabi- lirse 40.000 kişilik bir ordu hazırlayabileceğini, bu orduyla Bitlis- Musul arasındaki yerleri Rusya adına işgal edebileceğini bildirdi. Bu arada 1910 yılında Osmanlının Urmiye fahri konsolonsu olarak çalışan Baz köyü (Çanaklı) Nesturilerinden Ağa Petros Ruslar lehine çalışarak Urmiye havalisindeki 15.000’e yakın Nesturi’nin Rus Ortodoks mezhebine girmesini sağladı. Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz Van Vali- si Tahsin Paşa, Mar Şemun’a haber göndererek savaş esnasında Rusya’ya yardım etmemesini ya da en azından tarafsız kalmasını buna karşın Nesturilere yönelik iyileştirmeler yapılacağını bildirdi. Ama buna rağmen Rus konsolonsu Bidinski’nin Kasım 1914’te Mar Şemun’a gön- derdiği adamları Patriğin isyana hazır olduğunu bildirdiler. Aralık 1914’te Sarıkamış yenilgisi ve Halil Paşa komutasındaki ordunun Dileman’da hezimete uğramasıyla Ruslar Van’a ulaştılar. Bu arada 18 Nisan 1915’te Nesturiler Dêz (Kırık- dağ) bölgesinde Mar Şemun öncülüğünde top- lanarak Ruslar ile beraber Osmanlı ve Kürtlere karşı savaş kararı aldılar. Aslında Nesturi aşiret reisleri ve Mar Şemun’un amcası Nemrud Efendi bu fikirde değildiler. Fakat Mar Şemun ve papazlar kendi düşüncelerini kabul ettirdiler. Ardından Mar Şemun Rus komutanı Çernobuzov ile Selmas’ta görüştü. Burada kendisine 300 tüfek ve 150.000 mermi verildi ve 20.000 tüfek sözü verildi.

Bu arada Hakkâri eşrafından bir grup Dêz köyünde Mar Şemun’u ziyaret ederek onun tavrını öğrenmek istediler. Orada Mar Şemun’un eski hukuku çiğnediğini ve Ruslar ile birlik halinde olduğunu öğrenince Culemêrg’e dönüp 1915 Mayıs’ının 21’inde bölgeyi terk ederek Irak’a göç ettiler. Mar Şemun 10 Mayıs1915’te Rus komutanı ile bir görüşme yaparak Nesturileri Rusya yanında savaşmaya çağırdı. Osmanlı birliklerinin Bitlis'e çekilmesinden yararlanan Ruslar, daha da güneye ilerleyerek 23 Mayıs 1915 'te Hakkâri’yi ele geçirdiler.

Bunun üzerine Haziran 1915’te Musul Valisi Haydar Bey öncülüğünde ordu birlikleri ve Hakkâri- Bahdinan aşiretlerinin yoğun ola- rak katıldığı kuvvetler güneyden Nesturiler üzerine yürümeye başladı. Çukurca’nın Maru- fan (Kurudere) köyünde karargah kuran bu ordu üç yönden Nesturiler üzerine gidince Mar Şemun İran’daki Rus komutandan yardım istedi. Fakat Rus yardımı gelmeyince Ekim 1915'te bir yarma harekâtı düzenleyerek Selmas'taki Rus hatlarının gerisine sığındılar. Böylece Nesturilerin de bölgeden çekilmesiyle Hakkâri tama- men insandan arındı. İran'daki Rus yönetimi, sayıları 40.000'i bulan bu Nesturi göçmenle- ri Hoy, Selmas ve Urmiye'ye yerleştirdi. Eylül 1916 yılında 2000 Nesturi silah altına alınarak askeri eğitimden geçirildi. Rus silahları ile do- natıldılar. Buradan 1918 yılına kadar Osman- lı ordusu ve Kürtler üzerine toplam 14 askeri harekat düzenlediler. 1917 Ekim Devrimi'nin ardından Rusların çekilmesiyle İngilizler yalnız kalan Nesturilerin yardımına geldiler. 18 Ocak 1918’de İngiliz yüzbaşı D. F. Greasy onlarla bir toplantı yaptı. Fakat 23 Mart 1918’de Mar Şe- mun’un Sımko Ağa tarafından öldürülmesiyle Nesturiler intikam amacıyla Selmas ve Dileman bölgelerinde büyük bir kıyım gerçekleş- tirdiler. Şubat ve Ağustos 1918 yılları arasında İngilizler lehine Osmanlı ve Kürt kuvvetleri ile savaştılar. Van’ın Nisan 1915’te alınmasıyla 7. Tümen Başkale’ye konuşlandırıldı. Bu tümen Selmas, Urmiye yönünden, Musul’da bulunan 6. Tümen de güneyden, Sımko Şikaki ve II. Seyyid Taha’nın kuvvetleri ile beraber Nesturilerin üzerine yürüdüler. Nesturiler bu gelişmeler üzerine 31 Temmuz’dan kısa bir süre önce Urmiye bölgesini boşaltarak 1918 yaz aylarında İngi- liz işgali altındaki Hemedan’a, oradan da Bağdat yakınlarındaki Bakuba kampına yerleştiler. İngiliz kaynaklarına göre Urmiye’den ayrılan yaklaşık 75.000 kişiden 29.000’i yolculuk esnasında yok oldu. Mar Şemun XX. Paulus 1920’de ölünce onun yerine 12 yaşında olan yeğeni Eshai geçti. Ama teyzesi Surma Hanım onun yerine Nesturilere liderlik etti. İngilizler Irak’a göç eden Nesturilerden askeri Levi birlikleri kurarak 1919- 1920 arasında Irak’ın kuzeyinde ger- çekleşen Kürt isyanlarına karşı kullandılar.

     Türkiye- Irak Sınırının Belirlenmesi

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 30 Ekim 1918’de kabul edilen Mondros Mütare- kesi’ne binaen İngilizler Kasım 1918’de Musul, İmadiye ve Zaho kasabalarını işgal etti. Osmanlı devletinin durumu 1919’da Paris Barış konferansında görüşülmeye başlandı. Nesturiler Paris Barış Konferansında temsil edilmek istediler. Amerika ya da İngiltere mandasında içinde Hakkâri’nin de olduğu çok geniş bir bölgede bağımsız bir devlet talebinde bulunuyorlardı. Fakat onların bu konferansa katılma talepleri Süryanilerin durumundan İngiltere hükümetinin haberdar olduğu ve Süryanilere temsil hakkı verilirse diğer toplumlara da temsil hakkı verilmesi gerekir bahanesiyle İngiltere tarafından reddedildi. Süryanilerin devlet isteği İngilizlerde Musul’un kuzeyinde hem Kürtlere hem de Türkiye’ye karşı Nesturilerin yerleştirileceği tampon bir bölge oluşturma fikri oluşturdu. Aslında İngilizler Nesturileri değil Musul’u nasıl alacaklarını ve nasıl koruyacaklarını düşünü- yorlardı. Bundan dolayı Fransızlar lehine sürek- li bağımsız devlet isteyen Ağa Petros’u 1921’de Fransa Marsilya’ya sürgün ettiler.

1923’te Lozan barış antlaşması imzalanmasına rağmen Musul ve Nesturi meseleleri çözülememişti. Bunun üzerine Mayıs 1924’de Haliç Konferansında taraflar bir araya geldiler. 24 Mayıs günü üçüncü oturumda İngilizler Lozan'daki iddialarına ek olarak Hakkâri ilinin, Beytüşebab, Culemêrg ve Revandız kazalarının Nesturi yurdu olarak Irak'a bırakılmasını talep etti. Bunun üzerine Haliç Konferansında bir sonuç alınamadan dağıldı. Bunun üzerine Lozan Barış Antlaşması’nın üçüncü maddesine istinaden mesele 20 Eylül 1924’te Milletler Cemiyeti’ne havale edildi ve 24 Eylül 1924’te görüşül- meye başlandı. Bu çalışmalar devam ederken Türk Hükümeti, geçici bir sınır tespiti için Milletler Cemiyeti Meclisi'ne başvurdu. Türkiye'nin bu talebi üzerine 29 Ekim 1924 günü Brüksel'de olağanüstü bir toplantı yapan Milletler Cemiyeti Meclisi, Türkiye ile Irak arasında “Brüksel-Hattı” olarak bilinen geçici bir sınır belirledi ve tarafların belirtilen sınıra uymalarını istedi. Bu arada Hakkâri Valisi Halil Rıfat Bey, 7 Ağustos 1924’te keşif için geldiği Hangediği’nde, Tuhup Nesturi aşireti Reisi Gılyane’nin saldırısına uğ- radı ve tutsak edildi. Aynı saldırıda il jandarma komutanı Binbaşı Hüseyin Bey’le üç jandarma eri de şehit edildi. Tiyari Nesturileri Reisi Ho- şabe, valiyi serbest bıraktırdığı halde Hükümet, Nesturilere karşı güç kullanmaya karar verdi. Böylece 12–28 Eylül arasında Nesturiler tama- men sınır dışına çıkarıldı.

Milletler Cemiyeti, İngiltere'nin görüşü doğrultusunda tarafsız devletlerden müteşekkil üç kişilik bir komisyon kurma kararı aldı. Komisyon hazırladığı raporu 16 Temmuz 1925'te Milletler Cemiyeti'ne sundu. Bu raporla Brüksel hattı kesinleşti, Musul Irak’a bırakıldı ve Hakkâri Türkiye’ye bırakılarak İngilizlerin Hakkâri bölgesindeki Nesturiler lehine istekleri reddedildi. Başta Türkiye bunu kabul etmeyeceğini bildirdi ise de 5 Haziran 1926'da Türkiye, İngiltere ve Irak ile Ankara Antlaşması (Türk-Irak Sınırı ve İyi Komşuluk Antlaşması) imzalandı.